FAS “EL MAĞRIBU’L-AKSA”

Uzak ülkeler çekmeli seni,tanımadığın insanlar,Bütün kitapları okumak,bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın. Böyle diyor bir şiirinde Ataol Behramoğlu.

Post Image

Yeni yerler,yeni insanlar tanımak,daha önce hiç gitmediğim,görmediğim coğrafyalarda yeni hayatlara tanıklık etmek beni her zaman heyecanlandırmıştır. Dünyanın tartışmasız en egzotik yerlerinden birisi Fas.Yeni çağla,eski çağ iç içe adeta.Bir yanda Atlas dağları,bir yanda Atlantik Okyanusu,içerilere gidince de muhteşem sahra(çöl).Ülkede her şehirde bir yeni kent ve birde eski kent(medina) bulunmakta.Yeni kentlerde alışageldiğimiz şehir yaşamının modern yüzü,medinalarda ise,yoksulluk ve karmaşa ile iç içe geçmiş eski çağ yaşantısı.

Bir kapıdan içeriye girdiğinizde veya dışarıya çıktığınızda her şey bir anda değişiyor insanı büyülercesine..Bu sebeptendir ki,biri 2011 yılında diğeri ise bu yıl 2016 da olmak üzere 2 kez gittim bu güzel ülkeye.Daha kaç kez giderim bilmiyorum fakat tekrar gideceğim kesin..

Post Image
Post Image

Önce genel bir ülke bilgisi ;

Araplar tarafından El-Mağribul-Aksa (Batidaki Yer) diye adlandırılan Fas, İslam coğrafyasının en batıdaki ülkesidir. Bağımsızlığı kazanmış Parlementer Monarşi ile yönetilen, VI. Muhammedin kral olduğu yaklaşık 34 milyon nüfusa ev sahipliği yapan bir ülke.Halkın %90nın Arapça, %30unun Berberice, neredeyse tamamına yakını Fransızca ve sahil şeritlerinde de İspanyolca konuşmakta... İngilizce ve diğer diller çok daha az bir oran tarafından bilinmekte ve konuşulmakta.Nüfus Arap ve 7. yyda Araplar tarafında yaklaşık 100 yıl boyunca asimile edilip Araplaştırılan Berberilerden oluşmakta.Fas ekonomisi denildiğinde ilk akla gelen tarım olur sanırım... Ülke iş gücünün %40ı tarımla uğraşmakta... Tarımı yer altı madenleri takip ediyor... Petrol ve kömür yer altı kaynakları arasında en az paya sahip ama, ülke enerjisini ağırlıklı olarak hidroelektrik santrallerinden sağlıyor...

CASABLANCA

Casablancanın en görülmeye değer yapısı Hasan II Camiidir. Mekkedeki Mescid-i Haramdan sonra dünyanın en büyük ikinci camisi olarak biliniyor. Fransız mimar Michel Pinseau tarafından tasarlanan cami, Atlas Okyanusu kıyısında denizin doldurulması ile elde edilen bir alan üzerine inşa edilmiş. Aynı anda içinde 25.000 kişinin, avlusunda 80.000 kişinin namaz kılmasına olanak verecek derecede geniş olan caminin minaresi, 210 metrelik uzunluğu ile dünyanın en uzun minaresidir.

Post Image
Post Image

MARAKEŞ

OUARZAZATE

Ouarzazate “Bu kelime Arapça sesin olmadığı yer anlamına da gelmekte. Sahranın sizi sarıp sarmalamadan önce kendisini uzaktan seyretmenize müsade ettiği son uğrak noktası. Bu kentin ünlü Tifoultoute ve hala ailelerin yaşadığı Taourirt Kasbahları Berberi kültürü ve yaşamları hakkında söylecek çokça sözü olan yerler. Kasbahlar sahra çölünde yaygın olan, askeri amaçlı ya da bir aileye, aşirete ait üyelerinin yaşadığı etrafı sur ile çevrili ortaçağ kalelerini andıran, günümüz kasabalarının atası diyebileceğimiz evler topluluğudur. Alçak girişleri, dar basık, koridorları, içeriye sadece ışığın sızmasına müsaade edecek kadar küçük pencereleriyle pek konforlu görünmeseler de, insanların çölün acımasız koşullarına direnebilmeleri için tek çare gibi durmaktalar.

Post Image
Post Image
Post Image
Post Image

SAHRA (ÇÖL)

Yeşilin ve nehirlerin aktığı vadilerden,yılan gibi kıvrımlı yollardan geçerek ve her geçtiğimiz yerde muhteşem görüntüleri kafamıza ve fotoğraf makinelerimize kaydederek Merzouga çölüne geliyoruz. Sahra, çoğunluğu çorak arazilerden oluşan ancak dağları, vadileri, ormanları, kasabaları, kentleri, ülkeleriyle Atlas Okyanusu kıyılarından Kızıldeniz kıyılarına kadar sonsuza uzanıyor hissi uyandıran, en son 2.5 milyonuncu yaş gününü kutlayan devasa bir arazi parçası...

İnsanda yokluk hissi uyandıran,kumların rüzgarla dansından meydana gelmiş desenlerin üzerine basarak çıplak ayaklarımızda hissediyoruz altın sarısı kumları.Çöle geldiğimiz günün gecesinde ay ışığı altında develerimizin sırtında 1,5 saate yakın bir yolculukla çölün derinliklerindeki çadırımıza varıyoruz. Berberi arkadaşlarımızın yaktığı ateşin karşısında onların ağızlarından ve çalgılarından dökülen Afrika ezgileri eşliğinde şarabımızı yudumluyoruz.sabah gün doğumunda kumların üstünde bize eşlik eden gölgelerimizle birlikte develerin ritmine ayak uydurmuş salına salına kervan başını takip ederek ve fotoğraf molaları vererek dönüyoruz otelimize.

Post Image
Post Image
Post Image
Post Image

FEZ

Üç ayrı şehirden oluşan ve bir ülkeye adını veren kent.Dünya'nın en büyük Orta Çağ İslam kenti ve 1925 yılına kadar da ülkenin başkenti. 1,2 milyonluk nüfusuyla ülkenin ikinci kalabalık kenti. Fez farklı dönemlerde kurulan, iç içe geçmiş üç ayrı kentten oluşuyor; Fransızların kurduğu Ville Nouvelle, 13. yüzyılda Meriniler’in kurduğu Fezü’l Cedid ve 8. yüzyılda İdrisiler tarafından kurulan Fezü’l Bali...

Borj Nord kalesine çıktığınızda Fez’in büyüleyici altın sarısı bir kent panoramasını görürsünüz. Medinaya girdiğinizde,dükkanların,evlerin,sokakların iç içe geçmiş sarmal dokusuyla karşılaşıyorsunuz.Daracık sokaklar,birbirine bağlanmış vaziyette ve bir labirentteymişsiniz izlenimi veriyor.

Post Image
Post Image

Fezü’l-Cedid Caddesi,yerli, yersiz her insanın, bir şeylerin pazarlığını yaptığı bir cadde , pazarlık uğultuları içinde yolumuza devam ettiğimizde, halkın akşamları toplanıp zaman geçirdiği geniş bir meydana ve oradan da Eski Fez’in girişine, Babü’l-Celud kapısına varıyoruz. Kapıdan geçtiğiniz anda, bin yılı aşkın zamandan beri kendini korumuş olan bir hayatın içinde buluveriyorsunuz kendinizi. Bütün kenti örümcek ağı gibi sarıp sarmalamış daracık labirent sokaklar, günlük koşturmacasına eşek, katır sırtında devam eden, sokaklar dolusu kalabalıklar, cizvit papazlarını andıran yerel kıyafetleri cellabelerle, bin yıl sonrasından gelen biz yabancıları süzen insanlar...

Birbirine karışmış zeytin, ekşi peynir, baharat kokularının yükseldiği pazarlar, tezgahlarda alıcılarını bekleyen, dili bir karış dışarda, kesik deve başları, iştahı kabarmış müşterilerine kafeslerinden umutsuzca bakan tavuklar, tavşanlar...

Bakırcılar çarşısında; zanaatkarların tutturduğu ritim adeta bir orkestra havası yaratıyor çarşıda. Bakır sinileri, kazanları, çanak çömlekleri birkaç dakika içinde muhteşem desenlerle bezeyen zanaatkarları ile mutlak görülesi bir yer.

Post Image
Post Image
Post Image
Post Image

Fez Irmağı çevresinden yükselen, insanın burnunu sızlatan bir koku bizi Bakırcılar çarşısından koparıp kendisine doğru sürüklüyor. Sepiciler Semti’ndesinizdir artık.

Semtteki deri mağazalardan birinin çatısına çıkıp, burnumuzun direğini sızlatan kokunun kaynağını görme şansını yakalıyoruz.. Farklı farklı renklerde onlarca toprak kuyuda derileri işleyen yarı çıplak genç işçiler... Görüntüsü kokusu kadar, hatta daha fazla etkiliyor insanı.Hala ortaçağdan kalma yöntemlerle çalışıyorlar buralarda.Keskin kokusuna rağmen mutlaka görülmeli.

Post Image
Post Image
Post Image

ATLAS DAĞLARI

Atlas dağlarına doğru yola çıktığınızda,insanlar ve yerleşik hayat dokusu da değişiyor.Kasbah adı verilen yerleşim yerlerine rastlıyorsunuz.Burada ki halk evlerini palmiye ağaçlarının liflerinden ve balçıktan inşa ediyorlar.Köyler se genellikle vadilerde ve dağlarda bulunmakta.Altın çağda dünyayı yöneten titanların karşısına olimposlu tanrılar dikilmeye başlamıştı. Titan kralı Lapetos’un oğlu Atlas, Zeus’a karşı yapılan büyük Titan savaşında kardeşiyle birlikte yer alır. Kardeşinin payına Zeus’un yıldırımları düşerken, Atlas’ı sonsuza dek gök kubbeyi omuzlarında taşımakla cezalandırılır. Afrika’nın Akdeniz kıyılarıyla Sahra Çölü’nü birbirinden ayıran, zirveleri gök kubbeye varan Atlas Dağları, Titan Atlas’ın taşa dönmüş halimidir bilinmez ama, bugün Fas diye adlandırdığımız ülke Yunan mitolojisine bu hikaye ile konu olmuştur.

Post Image
Post Image

CHEFCHAOUEN

Rif Dağları eteğinde, Tanca ve Tatvan’a çok yakın tamamı maviye boyanmış şirin mi şirin masmavi bir kasaba Chefchaouen(Şafşaven diye okunuyor)Hani bir de denizi olsa tam bir tatil yeri, sahil kasabası diyeceğimiz bir dağ şehri… Fas ve Endülüs mimarisi karışımıyla 1470 yılında kurulan bir dönem yahudi nüfusun çok yoğun yaşadığı ve 1920 sonrası 1960 yılına kadar İspanyolların eline geçen, günümüzdeyse daha dindar bir Fas nüfusuyla yoluna devam eden bir şehir burası...

TANGERIA

Afrika’nın en kuzey noktası, Avrupa’nın Afrika’yı seyrettiği yerdir Tanca. Cebelitarık boğazı’nın hemen kıyısında kurulu olan bu kent dolu dolu bir tarihe tanıklık etmiştir.

Post Image
Post Image
Post Image
Post Image

Fenikeliler’in kurduğu ticaret kolonisi ile tarihe adım atan Tanca; Roma, Vandal, Bizans, Arap, Fas, İspanyol, Portekiz ve kısa bir süre İngiliz toprakları olarak varlığına devam etmiştir.

Kozmopolit bir yapıya sahip olan bu kent mimarisinde İspanyol ve Portekiz havasını barındırmaktadır. Hemen herkesin İspanyolca konuştuğu bu kent geceleri pek tekin olmayan sokaklarıyla Avrupalı maceraperestlerin Fas’da ilk uğrak noktasıdır.

ASİLLAH

Beyaza ve maviye bürünmüş muhteşem bir kasaba. Rüzgarlı bir havada Atlas Okyanusu’nun öfkesini azametini iliklerinize kadar hissedebileceğiniz bir konumda bu kasaba. Kasabada bulunduğunuz süre boyunca okyanusun o muhteşem uğultusu kulakalarınızı hiç yalnız bırakmıyor. Surlar içinde 1400’lü yıllarda Portekizliler tarafından kurulmuş olan beyaz mavi evlerle süslü dar sokaklarda yürürken kendinizi Portekiz’de balıkçı kasabası sokaklarında dolaşıyor sanmaya başlıyorsunuz. Bir anda balkona fırlayıp arapça oğluna bağıran bir kadın, açık bir pencereden sokaklara yayılan arapça radyo yayını, bazan de bir ezan sesi size Fas’ta olduğunuzu hatırlatıyor sadece.

Post Image
Post Image
Post Image

Her yıl Temmuz ayında gerçekleştirilen festivale dünyanın bir çok yerinden katılan duvar ressamlarının renkli çizimleri, boyalarıyla can verdiği sokaklarda dolaşmak, fotograf çekmek ya da sadece oturup kendinizle baş başa kalmak insana ruhunun dinlendiğini hissettiriyor kesinlikle… Küçük bir kasaba olan Asillah’da sur içi evleri, antika ve el sanatı dükkanları, surlardan okyanus manzarası, 20. yüzyılın azılı haydutu Resuli’nin kalesi, kasaba duvarlarını süsleyen duvar resimleri ile belleğinizde iz bırakacak bir yer burası.

Post Image
Post Image
Post Image
Post Image

Casablanca havaalanında başlayan Fas seyahatim gene bu şehrin havaalanında son buluyor.Uçağa binerken aklımda kalan tek şey,en kısa sürede tekrar bu topraklara gelme isteği.

Fas’ın büyüleci yanı , saatler içerisinde o ana kadar gördüklerinize hiç benzemeyen yeni yerlerin sizi karşılıyor olması… Coğrafya, iklim, doğa, kültür, ırk, dil, mimari her gün başka bir kıyafete bürünüp karşılıyor gezginlerini…

Post Image
Post Image
Post Image
Post Image

Son söz…..

Aslında varmak değil,sadece gitmek….istediğim buydu.Ne yöne gidersem gideyim,çıktığım her yolculuğu kendi içime doğru da bir seyahat olarak düşünürüm.Bazen doğru yolu bulmak için,yoldan çıkmak gerekir.Çıkılacak yeni yollarda olmak arzusuyla…..

Not:Her iki Fas seyahatimde bize rehberlik eden,onlarca kez bu ülkeyi ziyaret etmiş,bana göre gerçek bir Fas uzmanı olmuş H.Fazıl Yıldırım hocama katkılarından dolayı teşekkürlerimle..

FOTOĞRAFÇILAR İÇİN

Uzun süreli seyahatlerde,özellikle de fotoğraf üretme niyetiniz de varsa yanınıza alacağınız fotoğraf ekipmanlarının kaliteli olması ve uzun süreli taşımalarda sizi yormaması gerekir. Bizim Fas seyahatimiz de biraz uzun ve yorucu bir gezi oldu.Her gittiğimiz yerde 1 günden fazla kalamadık çünkü çok yer gezdik. Bu anlamda bu gezimde en büyük destekçim aynasız gövdeleri ile Fujifilm ekipmanları oldu.Ağır DSLR makine ve objektifler hem hareket kabiliyetimi zorluyordu hem de bir süre sonra ciddi sırt ve bel ağrılarına neden oluyordu. Fas seyahatimde yanıma,fotoğraf makinesi olarak Fuji XT-1,X-PRO-2 ve X 70 gövdeleri aldım.Lens olarak 10-24 mm geniş açı,16-50 f/2,8,40-150 f/2,8,18-135 mm ve 56 mm f/1,2 lenslerimi yanıma aldım. Sokak fotoğrafçılığın da genel olarak 16-50 f/2,8(24-70 mm.full frame karşılığı) lens hem keskinlik olarak hem de hafifliğiyle en büyük destekçim oldu.

Fas fotoğraf konusunda çok sıkıntılı bir yer.Gidenler bilir halkın büyük bir bölümü fotoğraf çektirmek istemez hatta size kızarlar,bazen de çektiğiniz fotoğrafı yanınıza gelip sildirirler.Bu gezimde, en büyük desteği X-70 makinamdan aldım.Bu fotoğraf makinesi cebe sığacak kadar küçük fakat sabit f/2,8 lensi ve 3 ayrı odak uzaklığında(23mm,35mm,50mm) çekim yapabilmesi ve DSLR ayarında keskin fotoğraflar üretmesi ile harika bir makine.Özellikle Fas gezisinde,çarşılarda halkın içinde gezerken kimsenin dikkatini çekmemesi, insanları rahatsız etmemesi sebebiyle çok işe yaradı.Fas seyahatinde bu tarz küçük bir makine işinizi çok kolaylaştırır.Bu tarz kompakt ve keskin fotoğraflar üreten ufak makineler özellikle festival gösterileri gibi kalabalık ortamlarda,yada fotoğraf çekmenin insanlarda sıkıntı yarattığı ülke ve mecralarda çok işe yarıyor.Kocaman lensleri insanların gözüne sokup rahatsızlık vermektense uygun kadrajlar oluşturup, hiç dikkat çekmeden rahatça çekimlerinizi yapabilirsiniz.Ayrıca çok dar iç mekanlarda F/ 2,8 mm açık diyaframı, geniş açısı ve çevrilebilir ekranı ile bu tarz makineler hayat kurtarıyor.

Fas seyahatinin en önemli ayaklarından biri çöldür.Burada dikkat etmeniz gereken konu makinenize ve lenslerinize toz kaçmamasıdır.Bunun için çölde fotoğraf çekeceğiniz zaman,lens değiştirmemenizi tavsiye ederim. Çölde kum fırtınasına yakalanma ihtimaliniz var ve buna karşı en iyi çözüm kuma ve toza dayanıklı gövde ve lensler.Ayrıca,tek lens ile çöle çıkacaksanız,bunun için biraz geniş aralıklı zoom lensler (24-105 veya 18-135 mm gibi)kullanmanız avantajınızdır.Çift body ile yola çıkacaksanız 16-50 mm(24-70mm full frame karşılığı) ve 40-150 mm( 70-200 mm full frame karşılığı) iki lens işinizi rahatça görür.

Fotoğraf makinenizin ve lenslerinin,hafifliği ve taşınabilir olması yanınıza alacağınız fotoğraf çantanızın da küçülmesi anlamına geliyor.Bu da size daha rahat hareket etme olanağı sağlar. Bu sayede daha ufak bir çanta ile daha fazla ekipmanı yanınıza alabilirsiniz.Bir diğer tavsiyem bol ve geniş cepli bir fotoğrafçı yeleği kullanmanız.Bu sayede pillerinizi lenslerinizi ve kartlarınızı hep yanınızda taşıyabilirsiniz ve hızlı hareket edersiniz.